12 Eylül darbesinden sonra kürtajı yasallaştırmanın arkasında ne olduğunu bilmiyorum. Ama ilginç bir siyasi hareket Türkiye için. Bugün muhafazakar Türkiye’nin kürtajı yasaklamaya çalışması itiraf edeyim daha az şaşırtıcı. Sonuçta üç aşağı beş yukarı dünyanın her yerinde  dinle bezeli muhafazakâr siyasalarda yasak ya da yasaklanması için büyük çaba sarf edildiği kesin.
İşin tıbbi yönünü kadın doğum uzmanı eşim Füsun geçen hafta bir röportajda açıkladı. Amerika ve Kanada medyasında çok yer buldu bu açıklama ve fakat Türkiye’den pek rağbet görmedi. Belki nedeni açıklamayı İngilzce yapmış olması belki de öyle dosdoğru ve basit izah ettiği içindir. Ama özetle bu 4 hafta ile sınırlama işi pratik olarak yasaklamak anlamına geliyor çünkü gebelik ancak 6 haftadan sonra anlaşılıyor vs.
Yasaklama meselesinin de olumlu bir yöntem olmadığını biliyoruz. Kürtajı yasaklamış başka ülkelerde benzer yasakların kürtajı engellemediği gibi hem gereksiz ve ciddi sağlık risklerine yol açtığı ve yasadışı bir standart altı kaçak kürtaj piyasası yarattığına dair kanıtlar mevcut. En nihayetinde varsıl olanlar kürtajın serbest olduğu başka ülkelere gidip yasağı aşabilirken garibanlar ya istemeden anne olacak ya da bodrum katı kliniğinde kasap kürtajcıya teslim olacak. Bundan kimin nasıl bir çıkarı var ve olacak tam kestiremiyorum. Belki de çok naifim.

Ancak nüfus bilim ile uğraşan bir insan olarak mesele kürtajın da ötesinde. Kürtaj meselesi ile birlikte son zamanlarda gündeme gelen bir konu da şu 3 çocuk meselesi. Bu konuda çok fazla yanlış kanı var. Örneğin geçen hafta Bilgi Üniversite’sinden Arıboğan adında bir profesör PKK’nin ve benzer örgütlerin üremeyi kullandığını ima etmiş. Elimizde bu yönde bilimsel bir analiz ve kanıt yok ama üfürmek serbest.
Bir de Türkiye’nin doğu bölgelerinde nüfusun hızla arttığından bahsetmiş. Meğer ki Kürt kardeşlerimiz PKK için doğururlarmış. Bu iddia komik ve mesnetsiz. Doğuda nüfus artışının batıdan daha hızlı olduğu doğru ancak tarihsel olarak eğilim bu hızın hem doğuda hem de batıda düştüğü yönünde. Yani birilerinin böyle bir teröristçe amacı varsa da bunda başarısız olduğu ortada.
En sık kullanılan ölçümlerden birisi doğurganlık çağındaki kadın başına düşen toplam doğurulan bebek sayısı diye basitleştirebileceğimiz toplam doğurganlık hızıdır. Bunu yaş grupları bazında Türkiye İstatistik Kurumu verileriyle incelediğimizde Türkiye’nin hem doğusunda hem de batısında genç nüfus, yani yeni kuşaklar arası doğurganlık hızı farkının azaldığını görüyoruz. Örneğin 40’lı yaşlarındaki kadınlarda Güneydoğulular Marmara bölgesindekilerden 10 kat daha fazla çocuk yaparken bu fark 20’li yaşlarda 1’e 2’ye iniyor. Örneğin Nüfus ve Sağlık araştırmalarına göre 1998’de Batı’da 2.03 ve Doğu’da 4.19 olan toplam doğurganlık, 2003 yılında Batı’da 1.86’ya düşerken Doğu’da 3.65’e düşmüş. Yani Doğu’da doğurganlık Batı’ya göre yüzde 50 daha hızlı düşmüş! Görece iyi eğitimli kadınların Türk ve Kürt neredeyse eşit doğurganlık hızlarına sahip olduğunu da görebiliyoruz.
Aynı zamanda elimizde Türk ve Kürt kadınların doğurganlık hızlarını ve tercihlerini PKK ve Başbakan’dan ziyade okur yazarlık, kadının toplum ve aile içinde daha güçlü ve güvenli olmasının belirlediğine dair de bir sürü bilimsel -ve de resmi- kanıt var. Yani uzun vadede Kürt kardeşlerimiz de Türk kardeşlerimizde doğurganlığı azaltma yarışındalar. Ve 7 milyarı geçmiş ve hızla 14 milyara doğru ilerleyen dünya nüfusu dikkate alındığında bu azaltma eğilimi çok hayırlı  bir durum. Yoksa işin sonu yamyamlığa varacak.
Burada bir not düşeyim: Bu konularda atıp tutanlar bu işi uzmanlarına danışsınlar. Türkiye’de iyi nüfus bilimciler var. Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü bu konuda yarım yüzyıldır araştırmalar yayınlıyor. Sormaya utanırlarsa basılı raporlara bakabilirler.
Son olarak, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in 1945’ten bu yana kurucu üyesi olarak onun ve onun alt kuruluşlarının misyonlarına en azından saygılı olma gibi bir zorunluluğu olmalı diye düşünüyorum. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu misyonunu söyle ifade ediyor: “… her kadının, erkeğin ve çocuğun sağlıklı ve eşit fırsatlara sahip olarak yaşama hakkını savunmak… her hamileliğin kadının rızası,isteği dahilinde olmasını, her doğumun güvenli olmasını garantiye almak için… ve her kız çocuğu ve kadının özgüven ve hakettiği saygıyı görerek yaşamasını garantiye almak için ülkeleri desteklemek.” Bu destek kötüye kullanılmasa iyi olur.
İyi pazarlar ve bol şanslar.

* This article was first published in BirGun: http://www.birgun.net/haber-detay/kurtaj-ve-kurt-dogurganligi-12161.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.

By Ibrahim Sirkeci

Ibrahim Sirkeci is Professor at Regent's University London and writes a weekly column for BirGun daily newspaper.

Instagram
LinkedIn
LinkedIn
Share
YouTube
YouTube
RSS
Follow by Email
%d bloggers like this: