Bu hafta ABD seçimlerine taktım. Okulda bazı arkadaşlar ofislerinin kapılarına ‘Başkan Obama’ posterleri asmış. Bu Obama sempatisinin kanaatimce üç nedeni var. Bir kısmı genel olarak kendilerini demokratlara yakın hissediyor, bir kısmı Obama’yı değişik buluyor; ama önemli bir kısmı da Bush’tan illallah dedikleri için Obama diyor. Barack Hüseyin* Obama’nın ABD başkanlığına aday adayı olması ve çok iyi planlanmış bir pazarlama kampanyası çerçevesinde geçtiğimiz günlerde adaylığı kabul etmesi -ya da ilan etmesi- basında da büyük yankı uyandırdı. Obama’nın Denver konuşması gerçekten etkileyiciydi, akıllıydı. Başarılı bir Martin Luther King öykünmesiydi aynı zamanda. ‘Amerikan sözü’ başlıklı konuşma ve Obama’nın adaylığı İngiliz siyasetinin hem sağ hem de sol merkezinden genel olarak övgüler alıyor. Independent, Guardian, Times, Telegraph ve diğer gazeteler Obama’nın konuşmasını övdü, tarzını sevdi ve takdir etti. Takip edebildiğim kadarıyla, Türkiye gazetelerinden de övgü yazıları eksik olmuyor.
Kenya”lı siyah bir baba ve Kansas”lı beyaz bir anneden olma, Havai’de doğma ve Endonezya’da büyüme Obama’nın adaylığı, ABD başkanlık seçimleri açısından kuşkusuz çok önemli bir değişiklik. Ancak abartmayı seven köşe yazarı ve haberciler kusura bakmasın; bir azınlık üyesinin adaylığının tartışmalı radikalliği dışında, üretim ilişkilerini, paylaşım ilişkilerini ve de toplumsal ilişkileri temelden değil yüzeysel olarak dahi değiştirme etkisi, gücü ve iddiası olmayan bu duruma ‘devrim niteliğinde’ diyemeyeceğim. Eminim bakmayı bilenler için durum açıktır: Zaten yıllardır senatör olan ve de ABD’nin dünyanın dört bir yanındaki icraatlarının altında dolaylı da olsa imzası bulunan Barack oğlan, adaylığı kabul ettiği güne dek tüm zamanını, herkese ‘kendisinin nasıl diğerleri gibi olduğunu’ açıklamak ve ispatlamakla geçirdi. İsrail ve Avrupa gezisi de bu kampanyanın son virajıydı ya da Obama’nın dış politika stajı. Seçilirse ABD siyasetinde muhakkak değişiklikler görülecek, ancak Bush-Clinton veya Clinton-Bush değişimlerinden daha fazlasını ummak safdillik olacaktır. Çünkü Obama’nın siyah ve ‘Hüseyin’ olması makyaj etkisinden daha öteye gitmeyi vaat etmiyor. Benim açımdan bu seçimlerle ilgili daha önemli soru belki de neden iki partinin de bir şekilde en tartışmalı ve görece zayıf adayları ileri sürdükleridir. Ama o da devrim niteliğinde değil. Zaten ABD’li seçmenin çoğunluğu nasıl olsa oy da kullanmayacak her zamanki gibi.
Barack oğlanın ikna turları, vaatleri, açık ve gizli mesajları ve seçim kampanyasında yanına aldığı Joe Biden hep birlikte düşünüldüğünde ehven-i şer bir yere denk düşüyor. Bush’un yerine gelecek olması ‘iyi de… ee sonra?’ dedirten türden. Yardımcısı Biden, ‘Ortadoğu haritasının değişmesinde bir sakınca görmediğini’ ve ‘çoğunluk demokrasisinin zararlarından’ bahsediyordu. Seçimi kazanırsa, bu korkunç değişikliklerin Ortadoğu’ya ne getireceğini, muhtemelen bu filmin ilerleyen sahnelerinde göreceğiz. İngilizler için ise durum biraz karışık. Bazı muhafazakarlar, Avrupa Birliği sempatizanı Obama seçilirse ve de Muhafazakar Parti lideri Cameron Downing, Street’e taşınırsa iki ülkenin arasının açılacağından ve işlerin kötüye gideceğinden kaygılanıyor. İşçi partisi tarafıysa epeydir seçimlerde kaybetmeye alıştığından, nihai Muhafazakar Parti zaferini önlemek için Obama’dan az da olsa bir medet umuyor. Guardian gazetesinin yaptırdığı en iyi Amerikan Başkanı’nı soruşturan kamuoyu yoklamasında Obama’nın, McCain’den neredeyse 5 kat daha fazla destek aldığı görülüyor. Yani Britanya’nın adayı da Obama.
Tabii İngiltere gibi önemli büyüklükte siyah azınlık nüfusuna sahip bir ülkede Obama’nın kampanyası, çok da merkezi olmamakla birlikte, başka tartışmaları da gündeme getiriyor: İngiltere’nin de bir Obama’sı olacak mı? Ve de kim olacak? İngiltere’de nüfusun yüzde 12’si yabancı kökenli ve yüzde 7 kadarı da beyaz olmayanlardan oluşuyor. Yabancıların toplam nüfusa oranı Londra’nın bazı mahallelerinde yüzde 60’ın üzerinde. Bu yüzden İngiltere’nin ilk siyah ya da ‘beyaz olmayan’ siyasi liderinin de buradan çıkması muhtemel ama şimdilik oldukça uzak bir olasılık. Bu konuda Hüseyin oğlan Barak ‘evet yapabiliriz’ diyor; İngiltere ise tarih veremiyor. En iyi ihtimalle 2010 genel seçimlerinde, 646 sandalyeli İngiliz meclisinde yine 15 kadar azınlık vekili göreceğiz ve bu da ‘devrim niteliğinde’ olmayacak.
Bahisler Kuzey Londra’nın Tottenham bölgesinde Türklerin ve Kürtlerin de milletvekili ve aynı zamanda Britanya Beceri Bakanı olan David Lammy’i gösteriyor. Obama gibi yoksul bir aile geçmişi olan ve siyah olan ve de Irak savaşını desteklemiş olan Lammy’nin ‘devrim niteliğinde işler yap(a)mayacağı gün gibi ortada. Ancak daha vakit var.
(*) Hüseyin, Arapça’da güzel ve yakışıklı anlamlarına geliyor.

*This article was first published in BirGun: http://www.birgun.net/haber-detay/barack-oglan-siyah-ve-huseyin-12057.html
** İbrahim Sirkeci Londra Regent’s Üniversitesi’nde Ulusötesi Çalışmalar ve Pazarlama Profesörü olarak görev yapmaktadır.

By Ibrahim Sirkeci

Ibrahim Sirkeci is Professor at Regent's University London and writes a weekly column for BirGun daily newspaper.

Instagram
LinkedIn
LinkedIn
Share
YouTube
YouTube
RSS
Follow by Email
%d bloggers like this: